Kendisini geleneksel olarak Cumhuriyetçi olarak tanımlayan ve liberal-Demokrat seçmenden ayrıştıran milyonlarca beyaz Amerikalı için Trump, 8 yıllık Obama döneminin ardından adeta bir "yeniden sahneye çıkma" imkanı olmuştu. Trump'ın kendisine yönelen bu "teveccüh" üzerinde kurguladığı bağımsız, egemen ve bazen "pervasız" siyasal söylemleri/eylemleri zaman içinde kendini de dönüştüren bir siyasal ivme yarattı.

Seçim sonuçlarına ve hile iddialarına ilişkin tartışmalar halen devam ederken Trump'a oy/destek/gönül verenlerin Trump'tan beklentileri halen sürüyor. Bu beklentilerin nereye evrileceğini büyük oranda Trump'ın birkaç aylık süreçteki adımları belirleyecek.

Bir senaryoya göre Trump, 20 Ocak'ta görevi devretmek zorunda kalsa bile seçim sonuçlarında hile olduğuna ilişkin söylemini değiştirmeden çalışmalarına devam edecek, belki yeni bir dijital platform üzerinden seçmenlerle ilişkisini sürdürecek ve sonunda 2024 seçimlerine yeniden girecek. Bu senaryoya ilişkin dedikodular Washington kulislerinde konuşulmaya başlarken, Trump'ın bu konuda henüz dışarıya sır vermediği görülüyor.

Böyle bir durumda Trump'la birlikte Trumpizm de yoluna devam edecek ve 2024 başkanlık yarışı ABD için erken başlayacaktır.

Mevcut siyasi bölünme ortamı düşünüldüğünde Trump'ın 2024 için adaylığını koyacağını açıklaması, 2016'da başlayan "Cumhuriyetçi Parti'nin giderek sağa kayma" eğilimini de artırabilir.

Bunun yanında Trump'ın istemeyerek de olsa 20 Ocak'tan sonra siyaseti bırakıp yeniden iş ve eğlence dünyasına döneceğine ilişkin bazı yorumlar da yok değil, ancak Trump'ın erken pes etmek istemediği yönündeki analizler şu anda ağır basıyor.

TRUMP, KAZANIRKEN KAYBETTİ

2016 yılında pek çok kişiye göre sürpriz bir sonuçla koltuğa oturan Trump, 3 Kasım'daki seçimleri kendi seçmen kitlesinin desteği azaldığı için değil, Demokratlar 2016'dan daha yüksek bir destek oranına ulaşabildiği için kaybetti.

3 Kasım seçimlerinin sandık çıkış anketlerine göre 2016 yılında Cumhuriyetçi seçmen tabanının yüzde 88'inin oyunu alan Trump, bu seçimlerde bu oranı yüzde 94'e çıkarmayı başardı.

Bununla birlikte Trump'ın kritik eyaletlerden Florida'da Cumhuriyetçilerin yüzde 93'ünün (+4 puan), Pensilvanya'da yüzde 91'inin (+2 puan), Michigan'da yüzde 93'ünün (+3 puan), Nevada'da yüzde 93'ünün (+5 puan) ve Arizona'da yüzde 90'ının (+2 puan) oyunu alabilmiş olması kayda değer bir veridir.

Benzer şekilde Trump'ın "beyaz olmayan" seçmenler arasındaki desteğini de 2016 yılına kıyasla ortalama 5 puan artırmış olması da önemlidir. Her ne kadar Biden bu kategorilerde (doğal olarak) açık ara önde olsa da 2016'ya kıyasla Trump'ın bu seçimlerde siyahiler arasında 4 puan, Latin Amerika kökenliler arasında 4 puan, Asya kökenliler arasında da 7 puan artırdığı görülüyor.

Dini kategoride Trump'ın 4 yıl öncesine kıyasla Protestan seçmenler arasındaki desteğini 4 puan artırırken, Evanjelikler arasındaki desteğini (kısmi düşüşe rağmen) yüzde 75'ler seviyesinde koruduğu gözüküyor.

Elbette Biden'ın özellikle "bağımsızların" oylarını güçlü şekilde toplamasıyla seçimleri kazanması dikkate değerdir, ancak seçim öncesi anketlerin tamamının aksine yarışın kritik tüm eyaletlerde kafa kafaya geçmesi, Trump'ın hemen her kategoride oylarını artırması ve nihayetinde az farkla kaybetmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.