Kıbrıslı Türklerin özgürlük mücadelesinin lideri Dr. Fazıl Küçük, ölüm yıldönümünde anılıyor.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ilan edilmesinden tam iki ay sonra hayata veda eden Dr. Fazıl Küçük'ün ölümünün üzerinden tam 37 yıl geçti.

Hasta olmasına rağmen, 15 Kasım 1983’te KKTC’nin ilan edildiği gün Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Osman Örek ile birlikte halkı selamlayan Dr.Fazıl Küçük, “bugünü de gördüm ya artık ölsem de gözüm arkada kalmayacaktır” ifadesini kullanmıştı.

Özgürlük mücadelesi liderinin Özel Kalem Görevlisi Gazeteci-Yazar Osman Güvenir,  vefatının 37’inci yılında Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) Dr. Küçük’ü anlattı.

“DR. KÜÇÜK, KIBRIS TÜRKÜNÜN MUTLU GELECEĞİ İÇİN ÖLÜMÜNE SAVAŞ VERDİ”

“Dr. Küçük ile çalışma fırsatı yakalamış olduğumdan dolayı kendimi şanslı addediyorum.” diyen Osman Güvenir, Özel Kalem görevini yaptığı dönemde Dr. Küçük’ün kendisine anılarını yazdırdığını hatırlattı.  Osman Güvenir, “Dr. Küçük ile camlıktaki çalışma odasında buluşur, eski harflerle kaleme aldığı hatıralarını bana dikte ettirir, ben de onları redakte ederek temize çekerdim.” ifadelerini kullandı.

Dr. Küçük’ün aile doktorları olduğunu dile getiren Güvenir, babası merhum Ziya Osman tarafından tedavi maksadı ile eve getirdiği Dr. Küçük ilk karşılaşmasını şöyle anlattı:

“Anılarımda kalan bu olayda iki şeye tanık oldum ve belleğimde iz bıraktı. Birisi onun etli parmaklarının karnımın üzerinde dolaşması, diğeri de üzerindeki çok beyaz gömleğiydi. Nitekim yıllar sonra kendisi ile çalıştığımız bütün zamanlarda hep o beyaz gömlek vardı.”

Hayatın kendisini bir gün, merhum lider Dr. Fazıl Küçük’ün Özel Kalem görevlerine kadar getirdiğini söyleyen Güvenir,  Dr. Küçük’ün verdiği varoluş mücadelesinin yanında kendisinde bıraktığı izlenimi de dile getirdi.

Güvenir, ulusal davanın bayraktarı Dr. Fazıl Küçük’ü 37. ölüm yıldönümünde rahmetle anarken, birkaç satır arasına sıkıştırmam mümkün olmadığını vurguladı.

“Dr. Küçük’ün Kıbrıs Türkü’nün mutlu bir geleceği için ölümüne verdiği savaş, gerçekten çok anlamlı ve çok da önemliydi. O’nun her zaman her konuşmasında verdiği mesaj, ‘birlik’ ve ‘beraberlik’ mesajıydı. Bu veciz sözlerinin kökünde yatan gerçek, ulusal dava ve verilen büyük mücadelede halkının bütünlüğünün şart olduğuna inanmasıydı. Kıbrıs Türk Toplum Lideri Dr. Fazıl Küçük ve Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile yakın çalışma ortamında bulunmanın her insana kısmet olmayacağını düşünüyorum.”

“Dr. Fazıl Küçük’le Geçen Günlerim-Bir Lideri Anlatıyorum” adlı kitabı kaleme alan Osman Güvenir, özgürlük mücadelesi lideri Dr.Küçük’ün aynı zamanda fedakar bir doktor olduğunun altını çizdi.

“1940’lı yıllarda Kıbrıs Türkü’nün yaşantısında parmakla sayılacak kadar azdır doktorlar.  Dr. Küçük, İsviçre’de yapmış olduğu tıp eğitiminden sonra adaya gelmiş ve şu anda müze olan evinin bir odasında (zemin katta) hasta kabulüne başlamıştı.  Hatta haftanın bir gününü fakir ve ihtiyaçlı insanlara ayırarak, onları bedava tedavi ediyordu.

O süreç içinde Rumların ENOSİS hayallerini ve Kıbrıs Türkü’nün uyanmasının şart olduğunu görerek 1942 yılında kendi gazetesi olan Halkın Sesi’ni yayınlamaya başlamış, gazetesi ve köy gezileri sayesinde halkını uyandırmıştır.

O değerli dava adamının hayatını, acıları ile sevinçleri ile tam otuz küsur yıllı bir zaman içinde kaleme aldığım “Dr. Fazıl Küçük’le Geçen Günlerim-Bir Lideri Anlatıyorum” adlı anılar kitabımda anlatmıştım.”

“HAYAT BENİ O’NUNLA ÇALIŞMA GÖREVİNE KADAR GETİRDİ”

Herkesin özellikle bu dönemde kendisine sorduğu sorunun, kendisi ile hangi şartlarda nasıl tanıştığı, nasıl bir çalışma içine girdiği ve o süreçte neler yaşadığına dair olduğunu dile getiren Güvenir sözlerine şöyle devam etti:

“Hani derler ya, ‘Hayat insanı nereye sürüklerse’ diye...  Evet, hayat beni bir gün, merhum lider Dr. Fazıl Küçük’ün Özel Kalem görevlerine kadar getirdi.  Özel Kalem görevleri gerçekten müthiş bir sorumluluk isteyen, liderin psikolojik durumunun günlük yaşantıda iyi analiz edilmesi gereken bir görevdir.  Benim memuriyete intisap edişim, O’nun Cumhurbaşkanı Muavinliği Dairesi’nde başlar.  Lakin bir de onun öncesi var benim hayatımda.

Ben ve benim gibi bir mücadele sürecini yaşayan binlerce genç, o talebelik yıllarımızda meydanları ve sokakları pankartlarla doldurarak ve ‘Ya Taksim, Ya Ölüm-Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır” sloganları ile naralar attığımız ateşli günlerdi.

Bir grup sanatçı ve şair arkadaşımla Halkın Sesi Gazetesi’nin sanat köşesinde şiirlerimizi yayınlamaya başlamıştık.  Özellikle o günlerde hep milli şiirler yazardık.  Zaman zaman matbaaya uğradığımızda, onu matbaa makinaları arasında dolanıp sigara içerken görürdük.  Ben kendisini tanıdım tanıyalı her zaman sağ yüzük parmağında korsan başlı bir yüzük takılıydı. Bu görüntü de unutamadıklarım arasındadır.”

“TÜRKİYE’Yİ KIBRIS KONUSUNDA UYANDIRMAK İÇİN YOLLARA DÜŞTÜLER”

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu öncesinde Dr. Küçük’ün arkadaşlarıyle heyet halinde sırf Türkiye’yi Kıbrıs konusunda uyandırmak için yollara düştüklerini belirten Osman Güvenir, “Türkiye’yi uyandırmak hiç de kolay olmadı.  O heyetlerin her Ankara dönüşlerinde Atatürk Meydanı ana baba gününe dönüşürdü.  Dr. Küçük o temasları ve Kıbrıslı Türklere verdiği ‘Birlik ve Beraberlik’ mesajı ile kendi halkını ayakta tutabilmiştir.” Şeklinde konuştu.

“RUMLARIN ENOSİS HAYALLERİ HİÇ BİTMEDİ”

Ada halkı için Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunun da bir huzur aracı olamadığını dile getiren Güvenir, Rumların ENOSİS hayallerinin hiç bitmediğini söyledi.

Dr. Küçük’ün yaptığı toplantıları anlatan Güvenir şöyle devam etti:

“Takvim 1962 yazını gösterdiğinde Dr. Küçük, kendi makam arabası Austin Princess’le, üç Türk bakan Dr. Niyazi Manyera, Fazıl Plümer, Osman Örek de kendi makam arabaları ile her Çarşamba öğleden sonra Cumhurbaşkan Muavinliği Diaresi’nde buluşurlardı.  Bu toplantılara Meclis Başkan yardımcısı Dr. Orhan Müderrisoğlu da katılırdı.  Toplantıların en önemli kişisi, hiç şüphe yok ki KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş’tı.  Dektaş o toplantılara  BJ335 Plaka numaralı kendi özel aracı ile katılırdı.   Aracı bizzat kendisi kullanırdı.

Bu toplantıların rutin bir şekilde her Çarşamba öğleden sonra yapılmasının nedeni, Çarşamba öğleden sonraları dairelerin tatil olmasıydı.  Toplantılarda,  Makarios’la yandaşlarının Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bozmak için yaptıkları çirkinlikleri görüşmek, yasaları incelemek ve yeni stratejiler belirlemekti.  Bu kadro daireye geldiğinde, ileride Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Müdürü olacak olan Ahmet Fetin Koman ile zaman zaman görevimiz icabı sık sık yanlarına girer çıkardık.  Tarih 1963’e geldiğinde Makarios’un anayasa değişikliğine ilişkin önerileri tartışılır olmuştu.  Bir de Ankara gizli görüşmeleri...”

“DR. KÜÇÜK İLE DENKTAŞ GİZLİ GÖRÜŞMELER YAPARDI”

Dr. Küçük ile Denktaş’ın bazı özel ve gizli görüşmeler yaptıklarına değinen Güvenir, “herkes gittiğinde Dr. Küçük’le Denktaş, sadece ikisi, üst kattaki çalışma odasında kalırlar ve gündem dışında bazı özel ve gizli görüşmeler yaparlardı. Anımsadığım kadarı ile teşkilat meselelerini görüşürlerdi.” Dedi.

“VOLKAN’IN KURUCUSU, KOD ADI ‘AĞRI’”

Dr. Küçük’ün bizzat kendisine anılarını anlatarak belgelediğini dile getiren Güvenir, sözlerine şöyle devam etti:

“ ‘Dr. Küçük’le Geçen Günlerim’ kitabımda teşkilatlanmayla ilgili bir bölüm vardır.  Dr. Küçük’ün anılarını bizzat bana anlatarak belgelerken, Volkan’ın kurucusunun da bizzat Dr. Küçük olduğunu öğrenmiştim. TMT’nin kuruşu da 1 Ağustos 1958 olarak tarihe geçmiştir. TMT’de Dr. Küçük’ün kod adı ‘Ağrı’, Denktaş’ın ise ‘Toros’tu. 21 Aralık 1963 sonrasındaki süreç, Dr. Küçük’ün en zor zamanlarıdır.  Denktaş’la Osman Örek’in New Yorka gidişleri sonrasında Rumlar Denktaş’ı adaya sokmamış ve toplumun o günlerdeki en ağır yükünü o sırtlamıştı.”

ZOR GÜNLER HALA DÜN GİBİ ANIMLARIMDADIR…

Dr. Küçük ile geçen o zor günlerin, hala dün gibi anılarında olduğunu söyleyen Güvenir, o günlere ilişkin bir anısını anlattı:

“Bir gün kendisi ile Hamitköy tepelerine kurulan göçmen çadırlarını ziyarete gitmiştik.  Bir gece evvel yağan yağmurlardan zavallı göçmenlerin yatakları yorganları ıslanmış ve perişan olmuşlardı.  Dr. Küçük’e sarılan göçmen kadınlarla nasıl hıçkıra hıçkıra ağladığına tanık olmuştum.”

Güvenir ayrıca, Küçükkaymaklı’nın yakılması ve binlerce göçmenin sinema, okul ve viran evleri doldurmalarının yüreğinde derin acılar bıraktığını kaydetti.

Bölgelerden gelen raporların iç açıcı olmadığını ve katliamların yanı sıra, sokaklardan alınıp götürülenin, kayıplar ve şehit ailelerinin, her zaman yüreğinde kanayan yara olduğunu dile getiren Güvenir, 21 Aralık 1963 olayları sonrasında bütün zevat, eski memurlar, bakan ve milletvekillerinin hep şimdiki Cumhurbaşkanlığı camlığındaki mekanda toplandıklarını ve o mekanın onlar için geleceğin temellerini atma mekanı olduğunu belirtti.

Güvenir sözlerine şöyle devam etti:

“Kıbrıs Türkü’nün devlet ve var olma startı, ‘Genel Komite’ ile başlar.  O Genel Komite, gerçekte hem yasama, hem yürütme, hem bakanlıklar, hem de idari yapılaşmanın merkezi haline geldi.  Genel Komite sekretaryasının ilk memurlarından birisi de bendim.  Genel Komite toplantılarına, dönemin Bayraktarı Kenan Coygun (Kod ismi: Kemal Coşkun) da katılır ve Genel Komite toplantılarını Dr. Küçük ile birlikte yönetirlerdi.

1964 yılındaki Erenköy çarpışmaları ve Erenköy’de mahsur kalan üniveriste gençliği de onun acılarından biri olmuştu.  Grivas yönetimindeki Yunan ve EOKA milislerinin Geçitkale’ye saldırması, günlerce Dr. Küçük’ün ‘Ne olacak bu halkın hali?’ sorusunu sormasına neden oluyordu.”

“İNÖNÜ’YE AÇILAN TELEFON”

Kıbrıs Türkü’nün nerdeyse yok olma noktasına geldiği o kritik günlerden birinde Dr. Küçük’ün, merhum İsmet İnönü’ye telefon açtığını dile getiren Güvenir şu ifadelere kullandı.

“Kıbrıs Türkü’nün nerdeyse yok olma noktasına geldiği o kritik günlerden birinde Dr. Küçük, merhum İsmet İnönü’ye telefon açmıştı.  Ben de yanındaydım.  Dr. Küçük kendisinden Türkiye’nin garantör ülke olarak müdahale etmesi ricasında bulunuyordu.  Lakin İnönü, hiç de oralı değildi.  Telefonu kapadığında şu sözler dökülmüştü dudaklarından; ‘İnönü adam çatlatır’. Denktaş da, İnönü’nün tutumuna dair duygularını kendi anılarında anlatmıştır.”

“DENKTAŞ’IN ADAYA GELİŞİ YENİ SÜREÇ BAŞLATTI”

Denktaş’ın 4 Nisan 1968’de adaya gelişi ile yeni bir sürecin başladığını dile getiren Güvenir, “İşte o süreçte başlamıştık birlikte O’nun hatıralarını kaleme almaya.  Günün belli saatlerinde camlıktaki çalışma odasında buluşur, hatıralarını bana dikte ettirir, ben de onları temize çekerdim.  Mustafa Tangül’le Sabri Ertürk mücahitlikten terhis olup daireye dönünce görevler bölünmeye başlamıştı.

Dr. Küçük’le Denktaş’ın olaylar sonrasında birlikte Türk köy ve kasabalarını ziyaretleri ilginçti.  Çünkü artık kapılar açılmak üzereydi. O ziyaretler, onlara toplumun fotoğrafını veriyordu.  Ondan sonraki süreçte köy gezi programı çıkmıştı.  Mustafa Tangül, Sabri Ertürk ve naçizane bendeniz Osman Güvenir ayrı ayrı günlerde Dr. Küçük’le köylere çıkardık.  Bu, yeni bir durumdu.

O günlerde Ankara’nın verdiği mesaj, “Yeni dönemde Denktaş’ı istiyoruz” mesajıydı ama bunu açık açık söylemiyorlardı.  Neticede Dr. Küçük sırf toplumun birlik-beraberliğinin bozulmaması için aday olmamış ve yeni dönemin başkanının Denktaş olmasına yardımcı olmuştu.  Dr. Küçük emekli hazırlıklarına başladığında bütün gizli dosyalarını, Denktaş’la Ankara yazışmalarını, Bayraktarlık’tan ‘İlgili’ başlığı ile gelen gizli ve şifreli notlarını bizzat kendi ellerimle evinin kasasına kilitlemiştim.” şeklinde konuştu.

“MAKARİOS DARBESİ SÜPRİZ OLMADI”

15 Temmuz 1974 darbesinin, Dr. Küçük için sürpriz olmadığını dile getiren Güvenir sözlerine şöyle devam etti:

“Çünkü onlar hala ENOSİS peşindeydiler.  Nitekim Türkiye ilk kez anlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı’nı gerçekleştirmiştir.

Kıbrıs Türkü’nü en çok mutlu eden şey, 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC’nin ilan edilmesi ve bu iki önemli dava adamının Meclis basamaklarında kucaklaşmalarıydı. Ve tabi ki o fotoğrafta bir de üçüncü dava adamı Osman Örek vardı. O fotoğraf halkın özlem duyduğu fotoğraftı…..”

KÜÇÜK’ÜN ÖLÜMÜ….     

Dr. Küçük’ün, 15 Ocak 1984 yılında aşırı sigara yüzünden gırtlak kanserinden öldüğünü dile getiren Güvenir, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Onun şanına yaraşır yapılan cenaze töreni, naaşının her zaman uğrak yeri olan ‘Acılar Tepesi’ Hamitköy sırtlarındaki anıt mezarı olmuştu.

Kısa kısa notlar halinde tuttuğum günlükler, gerek “Dr. Fazıl Küçük’le Geçen Günlerim”, gerekse “Rauf Raif Denktaş-Var Olma Savaşım” adlı iki kitabım, onlara olan vefa borcumu ödeme belgeleridir.  Bunun yanında halen yürütmekte olduğum Dr. Fazıl Küçük Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği ve Vakıf Müdürlüğü de o vefa kitabımın bir başka sayfasıdır.

Her ikisine de Tanrı’dan rahmet diler, Onların aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirim.”