Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP), Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri tarafından izlenen ve Cenevre’de masaya konan siyasetin, Kıbrıs Türkü’nü dünyadan daha da koparacak, geleceği daha da belirsiz süreçlere itecek içerikte olduğunu savundu.

TDP, “Bugünkü konjonktürde gerçekliği ve geçerliliği olmayan senaryolar peşinde sürüklenmek, üstelik bir Türk tezi olan Federasyondan vazgeçmek haklarımızın Rum tarafınca tek yanlı kullanımından başka bir şeye hizmet etmeyecektir” ifadesini kullandı.

TDP’den yapılan yazılı açıklamada “Rum tarafı tanınmış dünya ve Avrupa devleti olmanın nimetlerinden yararlanırken, Kıbrıslı Türkler’in uluslararası hukukun dışında ve ambargolar altında yaşamaya mahkum bırakılacağı” görüşü belirtilerek, bunun adil ve doğru olmadığı ileri sürüldü.

Açıklamada, “Kimse bizden buna razı olmamızı beklemesin” denildi.

Cenevre’de masaya konan ve tanınmayı içeren 6 maddelik önerilerin müzakere tarihinin gerçekleriyle bağdaşmadığı ileri sürülen açıklamada, “Kıbrıs Türkü’nü dünyayla buluşturacak, uluslararası hukuk içine girmesini sağlayacak siyasetler yerine, çözümsüzlüğü hakim kılacak siyasetlerde ısrar etmek Kıbrıs Türkünü dünyada yalnızlaştıracağı gibi, çözüm istemeyen taraf koltuğuna da oturtacaktır. Hem ülke, hem de Kıbrıs Türk halkının geleceği adına endişeliyiz” ifadesi kullanıldı.

Cumhurbaşkanı Tatar’ın göreve geldikten sonra izlediği tutumun Cenevre Zirvesi’nde de sürdüğü, ortaya konan önerileri toplum, meclis ve siyasi partilerden gizlediği ileri sürülen açıklamada, Tatar’ın Zirve’nin ilk günü belgeyle ilgili sorulara karşılık da ‘Öyle bir şey yok’  yanıtı verdiği, iradenin ilk kez bu kadar devredildiği bir dönem yaşandığı savunuldu.

GEÇMİŞTE VARILAN ANLAŞMALARDA YER ALAN UNSURLAR

TDP açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“1977 Denktaş-Makarios Doruk anlaşması bağımsız, bağlantısız iki topluma dayalı Federal bir Cumhuriyetin kurulacağını, 1979 Denktaş–Kiprianu Doruk anlaşması ise Kıbrıs Cumhuriyetinin, bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü ve bağlantısızlığının korunacağını, başka bir ülkeyle kısmen veya bütün olarak birleşmesine onay verilmeyeceğini belirlemektedir. BM Güvenlik Konseyi de çözüm parametrelerini belirlerken bu anlaşmaları temel almıştır. 1992 yılında kayıt altına alınan ve 1999 yılında yeniden teyit edilen kararlar şu temele dayanmaktadır; iki toplumluluk, iki kesimlilik, siyasi eşitlik, tek uluslararası kimlik,  eşit statüye sahip iki kurucu devlet, tek egemenlik ve vatandaşlık, bulunacak çözümün ayrı ayrı ve eş zamanlı olarak referanduma sunulması.

11 Şubat 2014 yılında Eroğlu ile Anastasiadis arasında imzalanan “ortak belge’ de adadaki mevcut durumun kabul edilemez ve sürdürülmesinin Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler için olumsuz sonuçları olacağı, çözümün ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ve Doruk Antlaşmalarında belirlendiği üzere, iki toplumlu ve iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon zemininde olacağı, Birleşik Kıbrıs, BM ve AB’nin bir üyesi olarak tek uluslararası hukuk kişiliğine ve BM Şartı çerçevesinde tüm Birleşmiş Milletler üyelerince yararlanılan egemenlik şeklinde tanımlanmış tek egemenliğe sahip olacak ve bu egemenliğin Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet edeceği yer almaktadır”. 

4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Rum Yönetimi başkanı Nikos Anastasides arasındaki görüşmelerin de bu temelde sürdürüldüğü ve 30 Haziran Guterres Çerçevesi ile 2019 yılında Berlin Zirvesi’nde de Kıbrıs Türk Halkının hassasiyetleri üzerinden önemli bir metin ortaya çıktığı kaydedilen açıklamada “Her iki tarafın da onay verdiği metin, iki bölgeli, iki toplumlu federal çözümü net bir şekilde teyit ederken, siyasi eşitlik, kararlara etkin katılım, dönüşümlü başkanlık gibi önemli hususları da içeriyordu” denildi.

“TARİHİ BİR HATA”

“Bu tarihi gerçekler ortadayken, hem BM Parametrelerine aykırı hareket etmek, hem de bunca yıllık müzakereler sonucu elde edilen kazanımlardan vazgeçmek tarihi bir hata olmuştur” ifadeleri yer alan açıklamada, Cenevre’de bu kazanımlar üzerinden giderek bugünkü konjonktürde en mümkün ve en iyi çözüm modeli olan Federasyon’dan vazgeçmenin Rum lidere istediğini altın tepside sunmak anlamına geldiği görüşü belirtildi.