KKTC’de her üç kişiden birinde ya diyabet ya da gizli şeker var. Nedeni ise hareketsiz yaşam, kilo ve kötü beslenme...

Bugün 14 Kasım Dünya Diyabet Günü... Dünyada 382 milyon yetişkin diyabet hastası olduğu, rakamın 2035 yılına kadar 592 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor.

Halk arasında “şeker” olarak bilinen diyabet vücudun insülin üretmediği, az ürettiği veya üretilen insülini etkili kullanamadığı durumlarda ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliğiyle seyreden kronik bir hastalık... Eskiden ölüme neden olan diyabetin tedavi seyri 1921’de keşfedilen insülin hormonuyla değişti. Diyabetin tedavi anahtarı insülinin keşfi 2021’de 100’üncü yılına ulaştı.

KKTC’de 2008’de yapılan bir araştırmada 20 yaş üstü erişkin toplumun yüzde 11’inde diyabet, yüzde 18’inde gizli şeker (prediyabet) tespit edildi. Her 10 yılda bir yenilenmesi hedeflenen çalışma pandemi nedeniyle yapılamadı ancak ülkedeki diyabetli sayısının arttığı öngörülüyor.

Kıbrıs Türk Endokrinoloji Derneği Genel Sekreteri, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Umut Maraşuna, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü ve insülinin keşfinin 100’üncü yılı nedeniyle Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) açıklamalarda bulundu.

Diyabetin hareketsiz yaşam, genetik yatkınlık, kötü beslenme alışkanlıklarına bağlı olduğunu belirten Maraşuna, genetik faktörlerin değiştirilemeyeceğini ancak kişilerin yaşam tarzlarını değiştirerek bu hastalığı önleyebileceğini söyledi.

Maraşuna, “Covid-19 bütün hastalıkların önüne geçti ancak diyabete bağlı ölümler Covid kaynaklı ölümlerden kat kat fazla” dedi.

“HASTALAR İNSÜLİNDEN KORKMASIN”

Diyabet olmanın, insüline başlamanın dünyanın sonu olmadığını ancak hastaların durumu öyle algıladığını ifade eden Maraşuna, “İnsülin olmasaydı bugün birçok diyabet hastasını kaybedecektik. Hastalar insülinden korkmasın” şeklinde konuştu.

KKTC’den yurt dışına giden bazı hastalara insülinin kesildiğini, piyasadaki tüm şeker haplarının kombine şekilde verildiğini söyleyen Umut Maraşuna, “İnsülin, alınacak 10 şeker hapından çok daha güvenlidir” diyerek hastaları uyardı.

KİMLER RİSK ALTINDA?

Kimlerin risk altında olduğuna da değinen Maraşuna, “Eğer kiloluysanız, birinci derece yakınlarınızda diyabet varsa, gebelik şekeri geçirdiyseniz, iri bebek doğurduysanız, genç kızlığınızda polikistik over tanısı aldıysanız diyabete yatkınlığınız olduğunu bilmelisiniz...” dedi.

Maraşuna, diyabet riski taşıyan kişilere haftada 150 dakika tempolu yürüyüş veya spor, sağlıklı beslenme, ideal kiloyu koruma ve yılda bir şeker tahlili önerdiklerini belirtti.

“TİP 2 DİYABET SİNSİ SEYREDİYOR”

Tip 2 diyabetin sinsi seyreden bir hastalık olduğunu, kişiye teşhisten çok önce hasar vermeye başladığını kaydeden Umut Maraşuna, şöyle devam etti:

“Hasta, diyabet olduğunu kolay fark edemeyebilir. Kilo kaybı, ağız kuruluğu, sık idrara çıkma gibi belirtiler kan şekerinin çok yüksek olduğu durumlarda görülür. Çoğu hasta diyabet olduğunu tesadüfen fark eder… 400 şekerle bize gelen, diyabet olduğunu bilmeyen hastalar var.”

Maraşuna, bağışıklık sistemindeki bozukluk nedeniyle ortaya çıkan Tip 1 diyabetinse genelde 20 yaş altındaki kişilerde aniden görüldüğünü söyledi.

Diyabetin bu tipinde, ağızda koku, nefes almada zorluk, ani kilo kaybı, şeker koması görülebileceğini ifade eden Maraşuna, çocuklarda genel durum bozukluğuna neden olan Tip 1 diyabetin hastaneye yatışlarda fark edildiğini kaydetti.

“GRİP, KIZAMIK, COVİD-19, D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ TİP 1 DİYABETİ TETİKLEYEBİLİR”

2001-2016 yılları arasında bir araştırma yaptıklarını ve 16 yaşından küçük 107 çocuğa Tip 1 diyabet tanısı koyduklarını belirten Umut Maraşuna, 2 yaşındaki bir çocukla, 8 aylık bebeğin yakın zamanda Tip 1 diyabet tanısı aldığını söyledi.

“Tip 1 diyabette de genetik eğilim var ama tip 2’deki kadar fazla değil” diyen Maraşuna, Tip 1 diyabetin grip, kızamık, Covid-19 virüsleri ve D vitamini eksikliğiyle tetiklenebileceğini kaydetti.

Umut Maraşuna, bir araştırmaya göre, Tip 1 diyabetin yaygın olduğu Finlandiya’da çocuklara rutin D vitamini takviyesi yapılarak hastalığın görülme sıklığının düşürüldüğünü kaydetti.

“D vitamini eksikliği birçok hastalıkla bağlantılıdır. Eksikliğin bazı kanser türlerini tetiklediği de biliniyor” diyen Maraşuna şunları ekledi:

“D vitamini, bağışlık sistemini düzenleyen bir hormondur. Vücut ağrısı, baş ağrısı, yorgunluk şikayeti olanların hemen hemen hepsinde D vitamin düzeyi olması gerekenden düşüktür. Güneş ışınlarını yeteri kadar alamıyoruz çünkü yürüme alışkanlığımız yok, her yere arabayla gidiyoruz. Güneş koruyucu kremler de emilimi engelliyor. Yaşlandıkça ve diyetle de üretim azalabiliyor.”

“EZBERE D VİTAMİNİ KULLANMAK TEHLİKELİ”

Daha önce D vitamini eksikliğinin Covid-19’a yakalanma riskini artırabileceği yönünde görüşler olduğunu anımsatan Maraşuna, şöyle devam etti:

“Araştırmalar bu ilişkiyi doğrulamadı... Bir dönem ülkemizde de insanlar Covid olmasın diye bol bol D vitamini aldı... Ezbere D vitamini kullanmak çok tehlikeli. Tüm vitaminler vücuttan atılırken D vitamini birikir ve kişiyi ölüme kadar götürebilir. Yılda 3-4 tane D vitamini zehirlenmesi görüyorum… Bu tabloda kişide ciddi kalsiyum yüksekliği ve ritim bozukluğu olur...”

CERRAHİNİN DİYABETTEKİ ROLÜ… “HEDEF KOMPLİKASYONLARI AZALTMAK”

İlaçların ve yaşam tarzı değişikliğinin yanı sıra diyabetin kontrolünde metabolik ya da bariatrik cerrahinin (obezite ameliyatı) rolü konusunda da açıklamalarda bulunan Umut Maraşuna, bu ameliyatların türleri olduğunu ve belirli kurallar çerçevesinde diyabet hastalarına uygulanabileceğini söyledi.

Maraşuna, beden kitle endeksi 35’in üzerinde olan ve tip 2 diyabeti kontrol edilemeyen hastaların ameliyat edilebileceğini ancak kararın Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanlarının değerlendirmesi sonrasında verilmesi gerektiğini söyledi.

“İDEAL KİLONUZDAYSANIZ VE ŞEKERİNİZ KONTROL ALTINDAYSA OPERASYONA GEREK YOK”

Umut Maraşuna, şunları da belirtti:

“Hastalar bu operasyonu insülini bırakmak için istiyor ama her diyabet hastası ameliyat edilemez. Ameliyattaki hedef diyabeti tedavi etmek değil, diyabet sonucu kalp, göz ve böbrekte oluşacak komplikasyonları azaltmaktır. İdeal kilonuzdaysanız ve şekeriniz kontrol altındaysa operasyona gerek yok...”

“OPERASYONLARIN ŞEKERİ DÜZELTTİĞİ TESADÜFEN FARK EDİLDİ”

Kilo kaybı için yapılan bu ameliyatlarda şekerin de düzeldiğinin tesadüfen fark edildiğini söyleyen Umut Maraşuna şöyle devam etti:

“Kilo kaybı olanların şeker, tansiyon ve kolesterolünün düşmesi normaldir ancak tüp mide ameliyatı olanların kan şekerlerinin operasyonun ertesi gününden düşmesi, diyabetin daha kilo vermeden düzene girmesi beklenen bir durum değildi. Bu operasyonların belirli kurallar çerçevesinde diyabet hastalarına da uygulanabileceği Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) kılavuzuna 2011’de girdi…”

“İYİLEŞEN HASTALARDA DİYABET 5 YIL SONRA NÜKSEDEBİLİR”

Ülkede tüp mide ameliyatlarının yangın şekilde yapıldığını, diyabet hastalarının tüp mide ameliyatı sonrasında yüzde 60-90 oranında iyileştiğini kaydeden Maraşuna, her ameliyat gibi bu ameliyatların da riskleri olduğunu, operasyon olup iyileşen hastalarda 5 yıl sonra diyabetin nüksedebileceğini belirtti.

“İNSÜLİNDEN KAÇINMAK İÇİN AMELİYATA YÖNELMEK DOĞRU DEĞİL”

Maraşuna, “Bazı araştırmalar bu operasyonların alkolizm ve psikiyatrik sorun riskini artırdığını gösterdi. Bu nedenle operasyon olacak kişilere psikiyatrik muayeneden geçmesini öneriyoruz. Yurt dışındaki bazı hekimler bu operasyonları umut tacirliğine dönüştürdü. Kıbrıs’ta bunu yapan cerrah yok ancak yurt dışından gelerek beden kitle endeksi 28-29’larda olan hastaları ameliyat eden doktorlar olduğunu duyuyoruz” dedi.

İnsülin kullanımından kaçınmak için ameliyata yönelmenin doğru bir yaklaşım olmadığını da belirten Maraşuna, “İnsülin hayat kurtarıcı, güvenli bir tedavidir” dedi.

Kişilerin diyabeti kontrol ederek sağlıklı bir yaşam sürebileceğini belirten Umut Maraşuna, kontrolsüz diyabetin göz, kalp, böbrek ve sinir uçlarında tahribata neden olduğunu vurguladı.