Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehtap Malkoç 29 Eylül Dünya Kalp Günü dolayısıyla bildiri yayınladı. Prof. Dr. Malkoç, bildirisinde şu ifadelere yer verdi:

İlk kez 24 Eylül 2000 tarihinde kutlanan Dünya Kalp Günü, insanları her yıl tüm dünyada 17.1 milyon kişinin yaşamını kaybetmesine neden olan kalp hastalıkları ve inmenin başlıca ölüm nedeni olduğuna ilişkin bilgilendirmek için düzenleniyor. Dünya Kalp Federasyonu üyeleri, tütün kullanımı, sağlıksız beslenme ve fiziksel aktivite yoksunluğu gibi başlıca risk faktörlerinin kontrol altına alınması ile kalp hastalığı ve inmeye bağlı erken ölümlerin en az %80'inin önlenebileceğini tüm dünyaya duyuruyor.

Her yıl bir temanın öne çıkarıldığı Dünya Kalp Günü’nün bu yılki teması “Kalbim İçin, Kalbin İçin Söz Ver” olarak belirlenmiştir. Yirminci yüzyılda dünyada eğitim ve gelir düzeyindeki yükselme, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, bulaşıcı hastalıkların kontrolü gibi etkenler yaşam süresinin artmasına neden olmuştur. Yaşlı nüfusun çocuk nüfusa oranla artış içinde olması, toplumdaki sağlık sorunlarının çocukluk çağı hastalıklarından daha çok yaşa bağlı olarak bulaşıcı olmayan hastalıklara doğru kaymasına yol açmıştır. Kalp ve damar hastalıkları; koroner kalp hastalıkları, serebrovasküler hastalıklar, hipertansiyon, periferik arter hastalığı, romatizmal kalp hastalıkları, konjenital kalp hastalıkları, kalp yetmezliği ve kardiyomiyopatileri kapsar. Kalp ve damar hastalıklarının gelişiminde; tütün kullanımı, fiziksel hareketsizlik, obeziteye yol açabilen sağlıksız beslenme gibi olumsuz davranış tarzları yanında diyabet, hipertansiyon, dislipidemi gibi hastalıklar yer almaktadır. Kalp ve damar hastalıklarından korunmanın amacı, ölümcül olan ve olmayan aterosklerotik kalp ve damar olaylarının, komplikasyonların ve perkütan ya da cerrahi revaskülarizasyon ihtiyacının azaltılması, yaşam kalitesinin artırılması ve süresinin uzatılmasıdır. Bu hedefe erişmek için kalp ve damar risk değerlendirmesi ve buna yönelik bir tedavi stratejisinin oluşturulması esastır.

Kalp problemleri birdenbire ortaya çıkmaz. Bir takım olumsuz etkilerin birikimi sonucudur. Bu nedenle kardiak rehabilitasyon problemlerin öncesinde başlamalıdır ve risk faktörü analizi tedavi programının çizilmesine yardımcı olur. Kalp ve damar hastalıklarına yol açan risk faktörleri ile ilgili farkındalığın artırılması, kalp ve damar hastalığına yakalanma riskini en aza indirmek için en önemli adımı oluşturuyor. Bu risk faktörlerinin en başında tütün kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel inaktivite, alkol kullanma, aşırı kilo ve obezite, hipertansiyon, yüksek kan şekeri veya diyabet yer almaktadır. Günümüzde kardiyak rehabilitasyon ve sekonder önleme programları kardiyovasküler hastalığı olan hastaların tıbbi bakımlarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kardiyovasküler risk faktörlerini önleme ve kontrol altına alınmasında fiziksel aktivitenin olumlu etkileri olduğu açıktır. Risk faktörlerinin kontrol altına alınması ve bireylerin yönlendirilmesinde sağlık profesyonelleri olarak bizlere önemli görevler düşmektedir.

Yetersiz Fiziksel Aktivite, haftada 5 kez 30 dakikadan daha az süreli orta dereceli aktivite ya da haftada 3 kez 20 dakikalık ağır aktiviteden daha azı anlamında kullanılmaktadır. Yaklaşık olarak her yıl 3,2 milyon ölüm, fiziksel aktivite yetersizliği ile ilişkilidir. Yetersiz fiziksel aktiviteye sahip olan kişiler haftanın çoğu gününde en az 30 dakika orta yoğunlukta fiziksel aktivite yapan kişilere göre yüzde 20-30 daha yüksek mortalite riskine sahiptir. 2010 yılında tüm dünyada 18 yaş ve üzeri erişkinlerin yüzde 23’ü yetersiz fiziksel aktiviteye sahiplerdi. Erişkinlerde haftada 150 dakika orta derecede fiziksel aktivitenin iskemik kalp hastalığı riskini yüzde 30, diyabet riskini ise yüzde 27 oranında azalttığı kabul edilmektedir. Birçok çalışma fiziksel aktivitenin koroner kalp hastalıklarından ölümü ve tüm kalp ve damar hastalıkları riskini azalttığı göstermiştir. Fiziksel aktivite enerji dengesi ve kilo kontrolünde anahtar role sahiptir. Ek olarak fiziksel aktivite; kilo kaybı, glisemik kontrol, kan basıncı, lipid profile ve insülin duyarlılığında düzelmeyle ilişkilidir. Yetersiz fiziksel aktivite yüksek gelir düzeyindeki ülkelerde iş yerlerindeki otomasyon ve araç kullanımının artması nedeniyle düşük gelir düzeyindeki ülkelere kıyasla daha fazladır .

Bu hastalar kalıplaşmış egzersiz programlarından kaçınmalıdır. Her kişinin sağlık düzeyi, fiziksel uygunluk düzeyi, ilgisi ve zamanı değişiklik gösterir. Egzersiz planlanırken fonksiyonellik, yüklenme prensibi ve uyumluluk çok büyük önem taşır. Bu nedenle egzersiz programları bireysel olmalıdır ve bu eğitimi alan fizyoterapistler tarafından verilmelidir.

Kalbinizi koruyun ARTIK KALPLER SUSMASIN!