İnsan Hakları Platformu 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yayınladı.

Açıklama şu şekildedir;

Birleşmiş Milletler tarafından İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olarak ilan edilen 26 Haziran, işkence, insanlık dışı muamele ve onur kırıcı davranışlara karşı süregelen mücadelenin bir kez daha dile getirilmesi ve işkence gören kişilerle dayanışmanın yükseltilmesi açısından önem taşımaktadır. İşkence yasağı, sadece insanlık nezdinde değil, uluslararası hukuk nezdinde de kayıtsız, koşulsuz ve mutlaktır. İç hukukumuzun da parçası olan İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Davranış veya Cezalandırmalara Karşı Sözleşme, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bunu ortaya koymakta ve otoriteleri işkenceyi önleyici tedbirler alma, cezalandırıcı yasal düzenlemeler yapma ve özellikle işkence iddialarının soruşturulması bakımından etkili bir adli ve idari çerçeve oluşturmakla mükellef kılmaktadır.

Otoritelerin pozitif yükümlülüğü, kendi kontrolü altında bulunan kimseler bakımından daha da yüksektir. Özgürlüklerinden mahrum kalan kişilerin tabi oldukları mevzuat ve uygulamalar, uluslararası standartlardan uzak kalmaktadır. Merkezi Cezaevi koşullarının uluslararası standartlara uygun olmamasının yanında, yargılanması başlayıncaya kadar cezaevine gönderilen kişiler cezaevi yerine polis karakollarındaki hücrelerde insanlığa yakışmayacak koşullarda tutulmakta, 3. kişiler veya avukatlarıyla sınırlı veya hiç görüştürülmemektedirler.

İşkence ile mücadele, işkencenin yasaklanması ile sınırlı olmayıp, önlenmesi için özel adımlar atılmasını ve etkin soruşturma sonucunda faillerin cezalandırılmasını da kapsamaktadır.  Parçası olunan uluslararası yasal çerçeveye rağmen, “Fasıl 154 ceza yasasında” halen daha işkence suçu yer almamakta, işkence iddialarını derhal, etkin ve bağımsız olarak soruşturacak özel mekanizmalar bulunmamaktadır. Uluslararası hukuk nezdinde, işkencenin ve sonuçlarının tıbbi olarak belgelenmesi hakkında standart olarak kabul gören İstanbul Protokolü’nün uygulanmasına yönelik çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla, cezasızlık kültürü, işkence iddiaları söz konusu olduğunda en ağır haliyle hissedilmektedir. İşkenceye maruz kalan kişilerin yaşadıkları ve telafisi imkânsız olan fiziksel ve psikolojik travmalara karşın, acılarını hafifletme çabası ancak işkencenin araştırılması ve sorumluların yargı önünde hesap vermesiyle anlam kazanır.

İşkenceye maruz kalan kişilerle dayanışmanın yegâne yolunun, işkence, insanlık dışı muamele ve onur kırıcı davranışlara karşı mücadele etmekten geçmektedir. Bu vesileyle, yetkililere uluslararası sözleşmeler nezdindeki sorumluluklarını hatırlatır ve yükümlülüklerini yerine getirmelerini betekrar talep eder, her türlü işkence iddiası veya şüphesinin takipçisi olduğumuzu yineleriz.