Kurumun sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için örgütlü sendikaların ortaya koyduğu gayret ve fedakârlığı ne rektör, ne Eğitim Bakanı, ne, ne VYK, ne de hükümet göstermektedir. 

DAÜ’de yaşanan krizin benzerini yakın zamanda KIBTEK sürecinde de yaşadık. EL-SEN’in tüm gayretlerine rağmen akaryakıt temini, enerji üretimi, dağıtımı, arz güvenirliği ve yatırım noktasında hükümet kanadının tüm organları süreci baltalamış ve politik rant uğruna enerjinin özelleştirilmesi için AKSA ile protokol imzalanmıştı. Burada hükümete sormak istediğimiz soru, DAÜ’de süreci baltalayanların kurumun varlıklarını kime peşkeş çekmek istediğidir?

DAÜ, Öğretmen Akademisinden sonra eğitim alanında topluma kazandırılmış ikinci yüz akımızdır. Örgütlü yapısı, akredite bölümleri ile dünyadaki üniversiteler arasında yer almış,  uluslararası alanda KKTC makamlarından daha itibarlı konuma gelmiştir.  

Krizin bir ayağı üniversitenin doğru yönetilmediği noktası olsa da, diğer ayağı kitle turizmi anlayışıyla “daha fazla öğrenci, daha fazla üniversite, daha az maaş, daha az personel” düşüncesine sahip patronların eline verilmiş denetimsiz bir yükseköğrenim krizidir. 

Üniversitelere sadece ekonomiye kazanç olarak bakılmasıyla ülke üniversitelerinin eğitim ve araştırmadan çok insan ticaretiyle anılmaya başlandığı bu dönemde “eğitimi metaya, öğrenciyi müşteriye, akademisyeni de köleye” dönüştüren bu düzenin krize katkısı olduğunu açık ve net söyleyebiliriz.

Daha önce ODTÜ’de yaşananların tüm yükseköğrenimin çöküşü olacağı konusunda uyarı yapmamıza rağmen koltuklarından kımıldamayan atanmışlar bilsin ki bu kriz doğru yönetilmezse bütün yükseköğrenime yayılacaktır. Krizin faturası emekçilere kesilemeyeceği gibi DAÜ VYK, Rektör ve Eğitim Bakanı başarısızlığı kabul edip, görevlerini iade etmelidir. 

Kurumun sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için hükümet üzerine düşeni yapmalı ya da yapılması için sendikaların ortaya koyduğu vizyona teminat sağlamalıdır.

Saygılarımızla.

Burak Maviş

KTÖS Genel Sekreteri